28 Eylül 2020 Pazartesi

 İş insanı, salgınla yaşama ve yaşatması…                                                                                          28.09.2020  

Salgınla yaşayıp anın keyfini çıkaranlar ise her zaman hayallerini gerçekleştirmiştir. Günü anlamayanlar, geleceği de belirleyemez. Bugünü doğru değerlendirmeyen, yarın için bir şey söylememelidir. Bugünler geçecek, 2020 yılında koronavirüs tedavisi yapılıp 2021 yılında aşının da bulunmasının belirleyici olacağını biliyoruz. Sürecin birkaç sene daha sürebileceği paylaşılmaktadır. Ciddi pazar daralmaları ve yeni alışkanlıkları öngören işletmelerimizin önlemleri sonucu faaliyetlerini sürdüreceğini biliyoruz. Ekonomik ve sosyal hayatta her şey önceki doğallığında gelişmesini sürdürecektir.

 

COVID 19 salgını, dünyadaki seyahatlerin sınırlandırılması ve diğer kısıtlamalara karşın yayılması engellenememiştir. Her ülkenin salgınla mücadelesindeki önlemleri ile kararlılığının önemli olduğunu göstermiştir. Kamu yetkililerinin sorumlu tutum ve örnek davranışları ile salgın süreçleri daha az kayıp ve zararla giderilmiştir.

Ülkemizde Kültür ve Turizm Bakanı, koronavirüs salgınının görülmesinden sonra yaptığı açıklamalarda; mayıs ayından başlayarak her konuşmasında bir ay sonrası için tarih veriyordu. Eylül ayının sonuna gelindi, ama salgın geçmediği gibi daha fazlalaştı. Nedeninin özellikle siyasilerin sosyal mesafenin korunamadığı açılışlar, kutlama, düğün, festival…gibi topluluklarla yaygınlaştırıldığı iddiasıdır. Sağlık sektöründeki meslek kuruluşlarının sürece katılmaması, pandemi kurullarındaki sağlıkçıların önlemlerle ilgili önerilerinin ise yeterince uygulanmadığı dillendirilmektedir. Ayrıca salgın yaşanmasa bile, süren ekonomik kriz nedeniyle gelişmeler de pek iç açıcı görünmüyordu.

 

Koronavirüs ise ekonomik kriz ve yolunda gitmeyen işlerin, ülkelerin kamuoyunda tartışılmasını engelleyen bir etken oldu. İspanya ve Yunanistan ile Almanya, Rusya ve İngiltere’nin olduğu ülkelerde meslek örgütleri üyelerinin hak ve çıkarlarını savunup korumak için çalışıp isteklerini dile getirerek kamu yönetimlerine yaptıkları baskılardan sonuç almaktadırlar.

Ülkemizde ise inanılmaz şekilde yasal zorunluluktan dolayı üye olunmuş TOBB, TESK, TESKOMB, TÜRSAB…gibi çatı kuruluşları ve sendikalar bile bunları görmezden geliyor. Şu an medyada çok seslilik egemenliği yerine korkunun oluşturduğu tek seslilik söz konusudur. Çatı kuruluşlarımızın aidatları, belge bedelleri…vs alınmaması için yasal düzenlemeler yapılarak mali kaynaklarının kullandırılması için destek paketi çalışması yapılmalıdır. Sadece baskı ve özgürlüklerin kısıtlanması, HES uygulaması ile salgınla mücadelemizde başarılı olamayız.

 16 Mart'tan sonra işletmelerin yüzde 80'nin kapandığı halde önlemler sonucunda, özellikle Temmuz ayından itibaren işyeri ve fabrikaların yüzde 80’nin açılmış olmasına karşın yeniden kapanmaya başladıklarını öğreniyoruz.

Kısa çalışma ve ücretsiz izin desteği ile işyeri ve fabrikaların açılabildiğini ve kapanmaması içinde önemli olduğu vurgulanmaktadır. Devletin işletmecilere kredi desteği nefes aldırmış olsa bile, geliri olmayan bir işletmeye kredi verildiği için o kredinin geri ödenmesinin zorluğu endişe oluşturmaktadır.

Salgını tatmin edici ölçülerde önleyemeyen tıbbi yetersizlik, sigorta şirketlerinin risklerini de arttırdığı için konaklama, yiyecek, içecek ve eğlence tesislerinde uygulanan seyreltme önlemleri kapasiteyi zorunlu olarak düşürmüştür. Yeni düzenlemeler, işletme maliyetlerini arttırmış olup işletmelerin maliyetlerini bile karşılamadığı dillendirilmektedir. Bugün gelecek yıl için bir öngörüde bulunulamadığı, neredeyse önümüzdeki haftayı planlayamadıkları vurgulanmaktadır.

Bu zor süreçte firmaların beklentilerinin yeterince karşılanmadığı paylaşılmaktadır. Son dönemde Kültür ve Turizm Bakanının Ankara’nın wuhan olduğu açıklamasının zarar verdiği de açıktır. Ekonomik dengenin bozulması ve toplumun ruh sağlığı ile nasıl zarar verdiğinin farkında değiller, iddiası konuşulmaktadır. Büyük sıkıntı içinde olup dev gibi tesisler mal almayı azaltmış, hatta durdurmaktadır. Bu ürünler kime satılacak, tedarikçileri nasıl maaşları, vergileri ve borçlarını ödeyecek bilinememektedir. Tesisi, tedarikçisi ile üretim yapan sanayisi bir zincirdir. Zinciri, zayıf halkası koparır. Siyaset, zayıf halka olup zincir koptu, kopacak. Bu gelişmeler son darbe olarak ekonomiyi topluca bitirebilir. Kimse işsiz kalan, belediyelerden yardım paketleri ile yaşam savaşı veren, kredi borçları altında ezilen, geçinemeyen, psikolojisi çökmüş olanları gündeme taşımamaktadır.

Ankara’da artan COVID 19 salgını sonucu pandemi hastanelerinde her gün yoğunluk fazlalaşmış olsa bile, yaşam kalitemizi ve yaşam sevincimizi kısıtlayıp özgürlüklerimizin engellenmesinin doğru olmadığını biliyoruz. Çünkü ne zaman biteceği bilinmeyen bu salgınla mücadelemizi sürdürerek yaşamayı geliştirmeliyiz. Bugün muhtar, ihtiyar heyeti, mühendis, öğretmen, imam..vs görevlendirilmiş olup sahada çalışmaktadırlar.

Çatı kuruluşlarımız da, sağlık ordumuza destek olmalıdır. Ekonominin sağlıklı olabilmesi işyeri ve fabrikaların açık tutulması ile çalışanların sağlığının korunması gereklidir. Bu amaçla meslek örgütlerimiz de üyelerine destek olup yol gösterici olmalıdır. Gelişmelere göre il pandemi kurulları ve ilgili kurumlarla koordineli bölgesel taramalar, testler yapılmasını sağlayarak çalışma hayatının güvenliğini sağlamalıdır.

Ankara’nın özel durumu nedeniyle özellikle TOBB ETÜ Hastanesi’nin işyeri ve fabrikalara yönelik seyyar ekipler oluşturarak filyasyon sürecine katılmalıdır. İş insanlarına destek amacıyla ALO DESTEK hattı oluşturulup işyeri ve fabrikada bir pozitifli çıkması durumunda bilgilendirme yaparak ilgililerin yönlendirilmesi ile çalışanlara testler yapılarak faaliyetin sürdürülüp sürdürülmemesi kararı oluşturulmalıdır. İzolasyon ve karantina altına alınan çalışanlar için kontrol ve destek sağlanmalıdır. Karantinaya alınanların ilaçlarının temini ile tedavi süreçlerine katkı koyacak projeleri hayata geçirmelidir.  Ücretsiz maske ve dezenfektan sağlanmalı, düzenli testlerle işbaşı için uygunluk raporu verebilmelidir.

Çalıştığımız işyerleri kadar ortak yaşam ortamlarında önlemlerin yeterli olması için yetkilileri uyarmalıyız. Bununla birlikte her insanımızın duyarlı ve sorumlu tutumunu geliştirip herkesin alışkanlığını değiştirmesi için çabalamalıyız. Her gün artan karantinaya alınan insanımızla aynı ortamı paylaşmış olsak bile test yaptırmanın zorluğunu da biliyoruz. Ya da aynı ailedeki diğer insanlarımıza bile test yaptırmakta zorlanıldığı yaşıyoruz. Pandemi hastanelerinde de test yaptırmanın riskli olduğu kadar kit kalmadığı şeklinde duyuyoruz. Neyse ki, ücretli test yaptırılarak şüpheler giderilebilmektedir.

Kahraman sağlık emekçilerimizin özverili ve sabırlı mücadelesine destek olmalıyız. Hastalanıp hastanelerde yatanlardan çok evinde karantinaya alınan insanlarımıza da yardımcı olmalıyız. Evde yalnız olup karantinada kalınmamalıdır. Tedavisi için ilaçlarının gelmemesi durumunda ilçe sağlık görevlisi ve aile hekimini ısrarla aranmalıdır. Ayrıca COVID 19 belirtilerinin artmasını acilen aile hekimine bildirilmelidir.

Bunlarla birlikte fabrika, banka, market ve sitelerdeki gelişmelerin farklı olmadığını da biliyoruz. Her ortamda temizlik, mesafe, eldiven ve maske kullanımlarına özen gösterilmesi için hepimiz görevliyiz. Bugüne kadar işyerlerinde ve sitemizde yapılmakta olan çalışmalarla birlikte bizlerin tutumlarımızın da yeterli olmadığını biliyoruz. Çevremizde karantinaya alınan çalışma arkadaşlarımız ile komşularımızın olması da doğaldır. Hepsine acil şifalar diliyoruz. 

Yaygınlaşmaması için görevliyiz. Yayılmasını önlemek için hep birlikte daha fazla özen göstermemiz gerekmektedir. Salgınların her biri farklı olsa bile insanımıza ve birbirimize olan sevgiyi azaltmadan insanca yaşamamızın keyfini oluşturacak önlemler alınmalıdır. Daha zor günlerimizin geleceğini ve kışın çok daha zor olacağını bilerek salgınla mücadelemizi ise ÖZGÜRLÜKLERİMİZ KISITLANMADAN SÜRDÜRÜLMELİDİR.

Doğal olarak Bakanlık ve Pandemi kurulları da bunları öngörerek önlemleri alması kadar, yerel yönetimlerle ortak çalışmalarının önemli olduğunu hatırlatmalıyız. Yasakçı anlayışın yetkililere olan güven zedeleyici tutum ve açıklamaları yerine şeffaf bilgilendirmesi ile sağlık emekçilerimize de moral kazandıracak önlemler alınmalıdır. İnsanca yaşamamız için kamu görevlileri daha sorumlu tutumla sağlığımızı korumamıza, tedavilerimizin yapılması ile can güvenliğimiz sağlanmalıdır.

Bugün deneyimli ve başarılı iş insanlarımızın salgınla baş edeceklerini biliyoruz. Sosyal mesafe ve maske ile çalışma alışkanlığını edinerek çalışmanın, salgınların doğası gereği önlemlerin de uygulanması gerektiğini biliyoruz. Salgının sonraki dalga dönemlerinde temizlik, maske ve dezenfektan alışkanlığı temelinde, sosyal mesafeyi koruyarak yaygın testler ile kalıcı önlemlerle sürdürmemiz gerektiğini anlamış olmalıyız.

Salgınla yaşamaya alıştığımızda, hastalanma riskinin azalması ile normale dönülecek ve çalışma hayatı da o zaman canlanacaktır. Bu gelişmelerin ışığında, çok güçlü bir olasılık ise önümüzdeki dönemde iç pazar ve ihracatımızda önemli değişiklikler yaşanması olacaktır.

Stratejik önemi olan sanayimiz ve tedarikçileri, sağlık, gıda, temizlik ve ambalaj sektörlerinde belirleyici olan özellikle sanayici KOBİ’lerimiz her sektördeki üretim ile tüketim zincirinin içinde yaşamımızın vazgeçilmezleridir. Firmalarımızın yaşatılması amacıyla iş yapamayan firmalar için kredi desteği ve borçlarının yeniden yapılandırılması çözüm olmamaktadır.

Sanayicilerimize devlet tarafından hibe desteği, ödenecek SGK, vergiler, aidatlar…vs ödemelerinin ise gelecek yıla ertelenmesi, firmalarımızın geçen 2019 yılı cirolarının yaklaşık yüzde 30’u civarında bir hibe desteği olabilir. Büyük işletmelere de küçük işletmelere de kredi desteği, çalışma ödeneği eşit oranda verilmesi sürdürülmelidir. Sektör temsilcilerinin katılımları ile bir destek paketinin hazırlanması gereklidir.

Firma yöneticilerinin belirsizliğin oluşturduğu endişe ve korkuları ile müşterilerinin azalması ve siparişlerin çok azalması sonucu önlem olarak tesislerini geçici süreliğine kapatmakta, açık olanlar ise çalışanlarının çoğunluğu evlerinde olup geçinemedikleri için huzursuzlukları artmaktadır.

Bugünden sonra da her birimiz kadar ailecek daha sorumlu davranacağımızı düşünüyorum. Kısa sürede salgını atlatıp normale dönmemiz, keyifli ve sağlıklı günler geçirmemizi diliyoruz. Yasaklamak ve özgürlüklerimizi kısıtlamak yerine önlemler geliştirilip alışkanlıkların değiştirilmesi amaçlanmalıdır.

Sevgiyle sağlıcakla nice mutlu günlerimize...

Birlikte BAŞARACAĞIZ.

 

1 Mayıs 2020 Cuma

Salgın, Sağlık Krizi ile Turizm geleceğimiz...

  Salgın, Sağlık Krizi ile Turizm geleceğimiz...         28.04.2020         

Ülkemiz, Dünya turizmine yön veren ilk 10 ülke arasındadır. Türkiye'de bakanlık ve belediye belgeli otellerde 2019 yılı verilerine göre toplam 12 bin 844 tesis bulunduğu, yatak kapasitesinin 1 milyon 715 bin 200'e yükseldiğini açıklandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın açıkladığı verilere göre, 2019 yılında tesise giriş sayısının 81 milyon çıktığını belirtmiştir. Geceleme sayısının da 211 milyon 300 bin olduğu, tesis doluluk oranının yüzde 53.5'e çıktığını bilinmektedir. Bakanlık açıklamalarında, 33 Milyar dolar gerçekleştiği bildirilen turizm gelirleri gerçekleşmişti.
Hizmetler sektöründe yer alan turizm sektöründe yaklaşık 2 milyon kişi istihdam edildiği söylenebilir. Turizmin ülke istihdamı içindeki payı yaklaşık yüzde 10'u bulduğu bilinmektedir. Konaklama sektörü, beraberinde 54 sektörü doğrudan ilişki içinde olup kadın ve genç çalışan açısından istihdama katkısı da önem taşımaktadır. Turizm sektöründe ortalama 1 buçuk milyon sezonluk işçi çalıştığı, göçmen çalışanların ise kayıtsız çalıştığı iddia edilmektedir. Bunun bir de tur operatörü, uçağı, lokal acentesi, transferi, yurtiçi turları gibi bir sürü saç ayağı var. 
2020 Yılına tesislerin konuk ağırlama rezervasyonu ve yıl içindeki bağlantıları ile çok iyi girildiği, hatta Ocak ve Şubat aylarındaki doluluk oranları da Mart ayına kadar yüksek geçtiği söylenmektedir. Bugün COVİD 19 pandemik sağlık krizi nedeniyle, tesislerin doğrudan 1,5 milyon çalışanı, en az 100 milyar doları bulan yatırımları, milyarlarca liralık kredi riskiyle, gerçek anlamda ölüm-kalım savaşı verdikleri dillendirilmektedir.
16 Mart'tan bu yana turizm sektöründe faaliyet yürüten işletmelerin yüzde 80'nin kapandığı, 'daha şimdiden kafe ve restoran gibi işletmelerin yüzde 40'ının iflas ettiği' de dillendirmektedir.
Stratejik önemi olan Turizm sektörü ile birlikte olan 54 sektörün Otel tedarikçileri, sağlık, gıda, temizlik ve ambalaj sektörlerinde belirleyici olan özellikle sanayici KOBİ’ler her sektördeki üretim ile tüketim zincirinin içinde insan yaşamının vazgeçilmezleridir.
Tesislerimizin yöneticilerinin de biz otel tedarikçileri gibi belirsizliğin oluşturduğu endişe ve korkuları ile müşterilerinin azalması ve rezervasyon iptalleri sonucu önlem olarak tesislerini geçici süreliğine kapatarak çalışanlarını evlerine gönderdiler. Verilmiş siparişlerini dondurmaları, iptal edip yapılmış hazır ürünlerini bile teslim almamaları, bununla birlikte cari hesaplarındaki geçmiş borçları bile ödememişlerdir. Özel logolu üretilmiş tek kullanımlık buklet ürünlerini saklayıp finanse etmek zorunda kaldık. Ne zaman teslim alacaklarını ve borçlarını ne zaman ödeyeceklerini de söyleyememişlerdir. Ulaşılabilen yetkililer ise tesisin kapalı olduğunu, muhasebe ve depo bölümünün de kapalı olduğundan bahisle salgın sonrasında görüşelim, belirtmişlerdir.            
Biz otel tedarikçileri, alacağımızı alamaz iken borçlarımızı ve ödemelerimizi de öz kaynağımız ve krediler ile karşılamak zorunda kaldık. Fabrikamızdaki sınırlı çalışanımızla, gelebilecek sınırlı ihtiyaç isteğine stoklarımızdaki hazır tek kullanımlık buklet ürünlerimizle karşılamayı sürdürüyoruz.
Yine salgınla mücadeleye destek olarak kozmetik ve sağlık sektörlerine temizlik, hijyen için özellikle dezenfektan, kolonya için plastik şişe ürünlerimizi yurtiçi ve yurtdışı istekleri karşılayarak planlayıp çalışmamızı da sürdürüyoruz.  Ancak sektörümüzdeki bazı tedarikçi firmaların da, tesislerin olumsuz etkisi sonucu kapattığını öğrendik.                                                                              
Bu gelişmeleri değerlendirdiğimizde; yapılacak yasal düzenlemeler ile teşvik ve desteklerle Ülkemiz için turizm sektöründeki tesislerin ve çalışanlarının istihdamının korunması önemlidir.
Nerede kalmıştık? diyerek turistleri ağırlayıp çekebilmemiz için doğal olarak tesislerimizin tedarikçileri ve çalışanlarının istihdamının korunması ile finans zincirinin düzeltilmesi çok daha önemlidir.
Salgın ile birlikte hijyen ve medikal başta olmak üzere gıdadan ambalaja kadar pek çok alanda plastiklerin hayati öneme sahip olduğu gerçeği anlaşılmıştır. Salgın nedeniyle temizlik, medikal ve ambalaj sektörlerinde; karantina için güven veren plastik şişe, maske, önlük, tulum, eldiven, siperlik, kişisel koruyucu ekipman, tıbbi gereçler…gibi tek kullanımlık plastik ürünlerde talepler artışa geçti. Ülkelerin salgınla mücadelede yetersizliği sonucu plastiklerin sağlığımıza katkısının bu kadar yaygın kullanıldığı daha iyi anlaşılmaya başlandı. Önümüzdeki süreçte ise kişisel bakım ürünleri olan buklet ürünlerimizin de çok önemli olduğu anlaşılacaktır.

Hayatımızda bütün risklerin önüne geçebiliyor muyuz?

                                                                             Bugünü anlayıp yarın için neleri yapmalıyız, aksi halde önümüzdeki yıllar içinde ciddi daralmaları bugünden öngöremeyen işletmelerimizin de kapanacaklarını biliyoruz. Bugünler geçecek, 2020 yılında tedavisi yapılıp 2021 yılında aşısı da bulunacaktır. Turizmde ve sanayide her şey önceki gelişme doğallığında sürecektir.
Ülkemiz turizminin gelişme dönemlerinde başta Avrupa’dan olmak üzere yöneticiler transfer edip bir otelde kullanılan birçok makine ve ekipmanı da ithal ediyorduk. Seksenli yıllarda otellerde kullandığımız neredeyse iğneden ipliğe her makina ve ekipmanı ithal ederek büyük paralar ödedik. Genç sanayimize karşın girişimciliği ile başarılı çalışmaları sürdüren iş insanlarımız, özellikle sanayici KOBİ’lerimiz ise bugün ihtiyaçlarımızı karşılamakla kalmayıp ihracatlarını da yapıyoruz.
Bu dönemi umutlarımızı güçlendirerek, durumumuzdan şikâyet etmeden kendimizi ve işimizi yenilememizi gerektirmektedir. Elimize geçmiş çok güzel altın bir fırsat olup her şeyi yönetenlerden beklemeden bu fırsatı kendimize ve sektörümüze yoğunlaşarak değerlendirmeliyiz.
Gün, geçmişten aldığımız dersler ve deneyimlerle geleceğimize sahip çıkma günüdür.  Dünya genelindeki tüm krizlerden güçlenerek çıktığımızın kanıtları ise Ülkemizde turizm yatırımlarının kalitesi ve ülkemize olan taleplerdir. İlerleyeceğimiz yolu da, geçmemiz gereken hedefleri de öngörebiliyoruz.
            Ekonomimizin çarkları ile birlikte Turizm ekonomisinin çarkları da dönmeye başlayacak, virüsle beraber yaşamaya başlayacağız. İnsanlara evde kal dedik, ama yakında virüse evde kal denilecektir. Virüsü evde bırakarak Turizm ekonomisini de canlandırmamızın önemi de anlaşılmaya başlanıyor. 
Bugün turizmin binlerce sorunu olsa bile deneyimli ve başarılı turizmcilerimizin baş edeceklerini de bilmeliyiz. Sosyal mesafe ile tatil kavramlarını bir araya getirmek olanaklı olup, salgınların doğası gereği önlemlerin geçici süreliğine uygulanacağını biliyoruz. Salgının sonraki dalgaları olan hain sükunet dönemlerinde temizlik, maske ve dezenfektan alışkanlığı temelinde, sosyal mesafeyi koruyarak yaygın test yaparak filyasyon yöntemiyle karşı koyabileceğimiz de açıktır.
            Unutmayalım ki, insan sosyal bir varlıktır. Tatil yapma motivasyonu için dinlenmek, eğlenmek, sağlık, spor, farklı kültürlerle tanışmak… Ne yapacak edecek, koşulları önce kafasında normalleştirecek ve kendisini dışarı atacak. Bir kesim ise eskisi gibi sürdürerek yine ekonomik olanın, kitlesel olanın içine kendisini atacaktır.
            Teması ve bulaşmayı minimize etmek üzere akıllı, mantıklı, uygulanabilir, ekonomik ve sürdürülebilir bir hizmet sistemi geliştirebilir ve yapılabileceklerin hepsini de yaparız. 

Gündeme getirilen sertifika veya pasaport gibi belgelendirmelere ihtiyacımız yok. Bugüne kadar başarıları ile Ülkemizi dünyada söz sahibi yapıp Ülkemizin cazibesini oluşturan turizmcilerimiz, her koşulda sağlıklı yaşam ortamı ile sağlık altyapı güvencesini dünyaya kabul ettirerek ÜLKEMİZE GÜVEN KAZANDIRMIŞLARDIR.

Turizm Sektörünün bileşenleri olan 54 sektör tedarikçi firmaları ile birlikte sağlıklı yaşam ve keyifli tatil için güven oluşturarak Dünya’da Ülkemizi söz sahibi yaptığımızı da unutmamalıyız. Firmalarımızın mevcut sertifikalarının yeni hijyen modelleri, prosedürleri ve eğitimleri ile sigorta poliçelerimizi güncellememizle başlatabiliriz. Pasaport, yeni sertifikaları gündeme taşımadan, sektörümüz için sağlık krizi süresinin kısa, orta ve uzun vadeli ekonomik modellerini sektör bileşenleri, yani tüm iş ortakları ile birlikte belirlemeliyiz. 
Meşhur söz olan “Her kriz bir fırsat yaratır” ile her 3-5 yılda farklı krizlere karşı hızlı toparlanma yeteneğine sahip turizm ordumuz bulunmaktadır. Yine kahraman sağlık ordumuzun da yönlendirip desteklemesi sonucu akıl ve bilim temelinde bu olağanüstü sağlık krizinde de hızlı davranarak gerekli önlemleri alacaktır.
Yeni dönem turizm ürünlerinde bağımsız hizmetlerle tek kullanımlık plastik ürünler ve buklet ürünlerin daha fazla öne çıkacağı öngörülüyor. Konaklamalarda küçük butik oteller, tatil köyleri ve kulüplerin kendi havuzu olan ve doğrudan açık havaya çıkılan bağımsız bölümleri ve pahalı konaklama tipleri öne çıkacağı da öngörülüyor.
Salgın kadar sonraki dalgalarının getireceği yeni düzenlemeler, bir yandan maliyetleri artırırken bir yandan da işsiz kalan ve geliri düşen kişi sayısının artması nedeniyle başka bir ülkeye tatile çıkabilenlerin sayısı azalacaktır. Yurt içi turizm ise gelişecektir. Turizmin kitleselleşmesi, sosyalleşmeyi hızlandıran toplumsal dengenin kurulmasında rol oynayan, istihdam alanı açan, çarpan katsayısı özelliği ile kendisi ile birlikte diğer sektörleri de etkilediği ortadadır. Zincirleme bir etki göstererek seyahate çıkma, tatil yapma, turizme katılım gibi aktivitelerin ancak oluşan yüksek maliyetleri karşılayabilenlerin tatil yapabileceğini, hastalananların tedavi edilebileceğini biliyoruz. Önümüzdeki yıldan itibaren aşının da geliştirilmesi ile birlikte eskiye dönebileceğimizi bilmeliyiz.

Unutmayalım ki, bu sağlık kriz şimdiye kadar yaşadığımız bölgesel krizlerden çok farklı, çok yaygın ve çok sinsidir.
Bizler sektörlerimizde hep birlikte düşünür, yaratır ve uygularsak, turizmde de büyük atakları yapar ve hızlı şekilde bu girdaptan kurtulabiliriz.
Bu sene keyfimiz kaçmış olsa bile umudumuzu, inancımız ile özgüvenimizi yitirmeden ve birlikteliğimizi koruyarak hep birlikte büyük coşku ile başarılarımızı kutlayacağımız çok açıktır.

Yaşadığımız bu krizi, bilimin ışığında ve dayanışma ile aşacağımıza inancımız tamdır. Vicdanımızı ve umudumuzu karartmadan sevgiyle, keyifle, sağlıcakla şimdilik evde kalın...

19 Nisan 2020 Pazar

Bizi NASIL BİR DÜNYA bekliyor: Aslında BİLİYORUZ !..

Sevgili Arkadaşlar,

Çin’deki Akademisyenimizin paylaşımından, Çin’de bahsedildiği gibi yaşanıyor... 

Bizler ise facebook, Twitter, Instagram...gibi sosyal medya paylaşımlarımız kadar, 
kurumsal olarak şirket bilgi ve verilerimizi internetten girmemiz, düzenli aralıklarla güncelleme, uyap, e-devlet, e-nabız, e-imza uygulamaların zorunluluğu üstüne, 
salgın nedeniyle Sağlık Bakanlığı’nın #HayatEveSığar yeni uygulamasına da bilgilerimizi ve verilerimizi de gönüllü olarak giriyoruz.

Daha çok eklenecekler olabilir, bununla birlikte bu uygulamaların zaman kazandırıcı olup rahatlığı ile güvenlik amaçlı paylaşımlarımızdan yararlanıldığını da düşünürsek...

Aslında Çin’in yoluna hızla yaklaştığımızı da söyleyebiliriz. Kredi kartları, banka ve tapu bilgilerimiz...vs kişi kimlik numarası ve bina bilgileri olarak arsa, proje, vergi...vs bina kimlik numaralarının bile barkod olarak kullanıldığını söyleyebiliriz. 

Korku ile canımızı ve canlarımızı korumamız için falan derken her türlü istihbaratın da dijitalleşerek yapay zeka ile geliştirildiğini biliyoruz.

Yine Kimlik numaraları ile okuduğumuz okullar, diplomalar, icra ve davalarımız, hatta hangi partiye üye olduğumuza kadar her türlü bilgilerimizin arşivi de mevcut olduğuna göre yeni dünya düzeni’ne cam tavan sendromu veya öğrenilmiş çaresizlik ile her ortamda bizlere dayatılan iktidarları da değiştiremediğimizi düşünüyorum.

Ülke içi iktidar, parti içi iktidar, birlik ve federasyon...vs ile de güçlendirilerek her kes gibi aydın, bilim insanı, demokrat, devrimci, sosyalist kişileri de etki altına alabiliyorlar.

Dolayısıyla aydınlanma neferi olan bizler ise değişen ve gelişen bu durumu doğru tahlil edip çözümlerimize göre örgütlenmemizi geliştiremediğimizi düşünüyorum.

Gün, ortak akılla durum tahlilimizi sağlıklı yapıp (genelde yapabiliyoruz) tespitlerimiz üzerine çözüm önerilerimize (genelde yapabiliyoruz) göre akıl ve bilim temelinde örgütlülüğümüzü (beceremiyoruz) sağlamamızı gerektirmektedir.

Mantıklarımızı zorlayıp enerjimizi harcayacağımız durumumuz, çözümlerimize ve sözüne sahip çıkacak kişileri buluşturmak zorundayız...😘

Gelecekte bizi nasıl bir dünya bekliyor: Aslında biliyoruz!..

📌 Küresel salgınla birlikte Çin’de çok yeni teknolojiler kullanılmaya başlandı. Öyle ki sadece 3 aylık bu süreçte, Çin yönetimi 2000 yeni teknolojiden faydalandı.

      Fakat Çin aslında uzun süredir çok farklı teknolojileri kullanıyor. Üstelik yakın bir gelecekte bunları dünyanın diğer şehirlerinde de görmemiz oldukça olası. Özetle neler olduğunu anlatayım. 

📌 Sosyal Kredi Sistemi
       Geçen yıl ticaret amacıyla Çin’den Türkiye’ye iki arkadaşım gelecekti. Planımıza göre ben de Ankara ve İstanbul’da onlara eşlik edecektim.
       Gelecekleri gün telefonuma mesaj atıp sadece bir kişi gelebileceklerini söylemiştiler. Diğer Çinli arkadaşım kredisi düşük olduğu için yurt dışına çıkamıyordu.                                                                                                                                           
📌 Yapay zeka entegre edilmiş kameralar ile anlık bir şekilde insanlara puan verecek ve bu puanlar sayesinde, Çin vatandaşları ya iyi vatandaş ya da kötü vatandaş olarak sınıflandırılacak.                                                                                                                                          
📌 Yapay zekaya sahip kameralar
      Çin'de yüz tanıma sistemine sahip kameralar her yerde. Yapay zekanın da dahil olduğu sistem korkutucu. Bilim kurgu gibi gelse de her şey gerçek.
      Sistem aynı anda yüzlerce kişiyi analiz ediyor. En önemli kısım sistemin psikolojik analizler yapabilmesi.
      Kamera görüş alanında bulunan bütün insanları tanımlıyor. Sakin mi sinirli mi olduğunu, yüzündeki mutluluk oranını, üstünde nasıl bir elbise olduğunu, saç rengini, cinsiyetini, adını soyadını hatta ırkını bile anında tespit edebiliyor.   
      Sistem herkesi izliyor, tanıştıkları diğer kişileri belirliyor ve iki hafta boyunca takipte kalabiliyor. 
      Üstelik sistem sadece yüzünü gördüğü kişileri değil, arkası dönük ve çok uzakta bulunan kişileri de tanımlayabiliyor. Bunu da şahsın hareketlerinden anlıyor.
      Herkesin yürüme şekli, kol ve bacak koordinasyonunun farklı olduğu bilgisi üzerinden hareket eden sistem, gün içerisinde herkesten topladığı bilgileri bir havuzda topluyor.
      Daha sonra sadece arkadan görülen bir şahıs tespit edilmek istendiğinde, hedef kişi havuzda bulunan örneklerle karşılaştırılıyor ve eşleştirme başlıyor. 
      Şu an Çin’de kullanılan bu teknoloji de çok yakın zamanda tüm dünyaya yayılacak.

      Zira bu teknoloji, güneydoğu Asya ve Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere bazı Avrupa ülkelerine ihraç edilmeye hazır halde. Ve görüşmeler başlamış durumda.                                                                                                                                                                
📌 Kısacası Çin, şimdiden geleceği yaşıyor ve çok yakın zamanda Çin’in deneyimleri tüm dünyaya yayılacak.
      Fakat devletin birey üzerinde kontrolünün arttığı ve her anımızın gözetlendiği bir gelecekle karşılaşacağız.

      Bugün yaşanan salgın ise demokrasi ve insan hakları gibi itirazlarla bu sisteme karşı çıkanları da susturacağa benziyor. Çünkü hepimiz bunların gerekli olduğuna inandırılacağız. 

      Yazıma George Orwell’in kült romanı 1984’de geçen bir pasajla son vermek istiyorum:
       Biz, zorla boyun eğilmesinden hoşlanmayız. Bize kendi isteğinle uymalısın. Biz bize başkaldıranları yok etmeyiz. Akıllarını ele geçirip değiştirir, yeniden biçimlendiririz. Ondaki tüm kötülüğü yok eder, onu yalnız görünüşte değil, tüm gönlü ve tüm ruhuyla kendi tarafımıza çeker, sonra öldürürüz.         
                                                                                               
👇🏿👇🏿👇🏿                                                                                                                                                  👉 https://www.independentturkish.com/node/158166/t%C3%BCrkiyeden-sesler/gelecekte-bizi-nas%C4%B1l-bir-d%C3%BCnya-bekliyor-asl%C4%B1nda-biliyoruz

17 Nisan 2020 Cuma

COVID-19 salgınının yayılımı ile birlikte küresel ekonomiye ve bizlere etkileri ile ÖNERİLER

Sevgili Arkadaşlar,                                                                                    10.04.2020

Dünyada ve Ülkemizde devam eden pandemik hastalık olan COVID-19 salgınının yayılımı ile birlikte küresel ekonomiye ve bizlere etkilerini değerlendirmemizi zorunlu kılmaktadır.
Ülkemizdeki ekonomik kriz ile birlikte sağlık sorunun ciddiyetini 11 Mart’taki gelişme ile birlikte anlamaya başladık. Önlemlerimizin yetersizliği ile beraber toplumsal dayanışmamızın yeterli olmadığını da yaşadık.
Öte yandan, insan yaşamın sürmesi için temel bazı etkinliklerin sürdürülmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda sektörlerimizde, öncelikle üretim yapılan fabrika ve işletmelerde alınması gereken bazı önlemler hakkında görüş ve önerilerimizi paylaşmayı görev biliyoruz.

Sektörümüzdeki yaklaşık iki aydır çalıştığımız turistik tesislerimizin önce bir kısmı olmak üzere son bir aydır neredeyse tamamı kapandı. Çoğu ise kapatıp çalışanlarını da eve gönderdi. Çalışma hayatındaki belirsizlikler kadar endişelerle kararlar aldık.
Öncesi ekonomik krizde sıkıntılı günler sürerken, sonrasında dünyadaki pandemik hastalık olan COVID-19 Salgını sonucu iş insanlarının masrafları haricinde neredeyse faaliyetleri kalmamıştı. Tesislerini kapatmalarında haklı olmakla birlikte, tedarikçilerine bilgi bile vermemeleri anlaşılır gibi değildi…
Kapanan tesislerin siparişleri üzerine özel üretilmiş ürünlerini bile teslim edemedik. Hatta kapılarından geri getirdik. Üretimi durdurmamak için döviz artışlarının etkisi ile fiyat artışı bir yana hammadde ve yarı mamül ürünleri piyasadan tedariğinde bile zorlandık. Kapanan tesislerin mevcut siparişlerinin üretimlerini de durdurmak zorunda kaldık.
Stoğumuza yaptırdığımız ürünlerin fazlalaşması sonucu Nisan ayı başında Kısa Çalışma’ya başvurduk. Üretimlerimizi durdurduk.
Salgınla mücadeleye destek için stoklarımızdaki ürünler ile plastik şişelerimizin üretimlerini sürdürerek satışlarını da yapıyoruz.

Tedarikçiler olarak bu gelişmelere karşın, stok satışı ile istenen siparişlere göre sanayiciler olarak üretimlerimizi sürdürmeye çalıştık, çalışıyoruz.

Açıklanan önlemler artan sıkıntılara ve belirsizliklere çare olabilecek mi? Bu adımlar özellikle iş dünyası ve çalışma hayatı için yeterli görünüyor mu?
Tesislerini kapatanlar haklı olsalar bile, siparişlerini alıp borçlarını da ödemeleri gerekmez mi?
Bizler ise, ne zaman tahsil edeceğimizi bilemediğimiz alacaklarımız ve özel ürettiğimiz stoktaki ürünleri ne zaman teslim edeceğimiz ve parasının tahsil süresi belli olmayan bir durumla baş başa kaldık. Önümüzdeki süreçte; maaşlar, kredi taksitleri, kredi kartları, çek, senet, kira, aidatlar, elektrik, su, SGK ve vergiler...vs ödemelerimizi ödeyerek fabrika ve işyerlerimizi geleceğe nasıl taşıyacağız? Çalışanlarımıza nasıl sahip çıkacağız?
Parası olup borcunu ödemiyorsa, banka ve kamu da alacaklarını faizsiz ertelemiyorsa, özellikle biz KOBİ’ler istihdamı koruyup çalışmalarımızı nasıl sürdüreceğiz?

Son yıllarda sıklaşan pandemik hastalıklar sonucu artan salgınlar için üretimimizi güçlendirebilmemiz amacıyla hammaddesi bile üretilen ürünleri tüketerek bağımsızlığımız sonucu her türlü krizle baş edebileceğimizi biliyoruz. Ekonomimizin ve sanayimizin temelini KOBİ’ler oluşturuyorsa teşvik ve desteklerde gereken önlemlerinde KOBİ’lerin temelinde alınması gerekiyor.

• Her bir başlığını ortak akılla çalışıp oda, dernek, federasyon, vakıf ve birlikler...vs doğal olarak TOBB, TESK, TESKOMB…gibi çatı örgütleri ile uyarılarımızı yetkililere ulaştırarak planlama yapılması için tarihsel görevimizi yapmamızı da gerektiriyor.

      Örneğin; Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu,
          Türk Tabipler Birliği, Türk Eczacıları Birliği Yönetimleri ve Kurulları,
            İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, ABB Başkanı Mansur Yavaş ve Kurulları...gibi
Sağlık krizi süreci, bugünkü şekilde yönetilecek olursa yaklaşık üç dört ay daha evde kalabiliriz. Salgının kontrol altına alınması da yıl sonunu bulabilir.
          Örneğin; maske konusu, nereden nasıl edinileceği belli değil. Önce e-pttkargo sitesine girilecek, sonra e-devlet sitesinden girilecek, diye açıklandı. Önce pttkargo bugün eczaneler dağıtacak dendi!... Henüz sınırlı kişiye şifre gitmiş. Satışı bile yasak. Ama kullanmak zorunlu!..

Ancak salgın kontrol altına alınıp etkisini sürdürüp aşı ve tedavisi bulunamasa bile, 2020 yılı sonunda dünyadaki salgının ilk dalgasının göğüslendiği, aşı ve tedavisinin de netleşebileceği söylenebilir. Bilindiği üzere “uzun bir yolumuz var” ama sağlık süreci ile ekonomik süreci de birlikte planlayarak süreci kontrol altında yürüterek günlerimizi de verimli geçirebiliriz.

Bunlar iyimser öngörüm olup görüşlerinize de saygım var.



Bunlarla birlikte yeni dünya düzeni ve ekonomik gelişmeleri birkaç başlıkta değerlendirebiliriz. SALGIN GEÇİNCE, EKONOMİ ve biz iş insanlarını neler bekliyor?
• Dünya ekonomisi ile ticaretini yeniden kurmaya çalışanlar ise askeri savaşlar yerine ticaret savaşlarına maske ve sağlık ekipmanları savaşını da katarak “canın mı, paran mı?” temelinde korku imparatorluğunu güçlendirerek sürdürmektedirler.
• Kuşak yol projesi ile lojistik zincirini de geliştiren Çin ve küresel firmalar ise 2020 yılında salgın ile birlikte yeni tedarik zinciri ve yeni tüketim alışkanlığı kazandırdıklarını, kazandıracaklarını düşünüyoruz.
• Teknolojinin gelişmesi, ulaşım ve lojistiğin kolaylaştığı, her geçen gün iletişim ve yapay zekaya kadar bağımlılığın geliştiği küresel ortamda, yeni yeni virüsler sonucu yeni yeni salgınların da yaşanacağını biliyoruz. Halk sağlığı için sağlık altyapımızı ile sağlık ordumuz kadar tüm sektörel ordularımızı seferberliğe hazırlamalıyız.
• Her kes kayıp etse de, bazıları çok fazla kazanıyor. Küresel firmalar, paralarını hangi ürünlere ve nereye yatırım yapacağını belirleyerek ülkelerin bağımlılığını daha fazla arttırdıklarını söyleyebiliriz.
• Ülkelerin Korona Virüs salgını ile uğradığı ekonomik tahribat ve zararlarını belirleyerek yeni görevlere hazırlanabiliriz.
• Çek ve senetler ile açık hesap alacakların tahsil edilememesi ve  siparişlere göre üretilmiş ürünlerin bile teslim edilemeyişi sonucu stokta birikmesi…gibi durumlar “mücbir sebep” olmadığına göre sorunun ötelenmesi olduğu düşünülebilir.
            • Bununla birlikte tahsilatını yapamayan iş insanları maaş, kira, sigorta, aidat, krediler, SGK, vergi..vs zorunlu ödemeleri “sicil affı” ile yeniden kredilendirilerek ötelenmesi ise sorunun geçiştirilmesinin adaletli olmayacağını düşündürmektedir. Yaşanan her sorunun daha fazla kredi verilerek atlatabileceğini düşünmenin ise çıkmaz yol olacağı da bilinmelidir.
            • Ertelenmiş biriken ödemelerin ise günü geldiğinde ödenmeyen alacakların tahsili ile kapatılması zordur. Tedarik zincirinin yeniden işlerlik kazanması kadar üretimlerin normale dönmesi de zaman alacaktır. Çalışma hayatının normale dönmesi ise işsizliğin artmış olması nedeniyle yeni istihdamları da geciktirecektir. Nitelikli işgücü kayıplarını da düşünersek küresel ekonomide yerimizi korumamızın bile güçleşeceğini söyleyebiliriz.
• Krizler nedeniyle ertelenen icralar kadar iflaslar ile birçok fabrika ve işyerlerinin kapanması gündemimize gireceği öngörülmedir. İşsizliğin artması ile can ve mal güvenliği sorununun gündemimize gelebileceği de bilinmelidir.
• Ne kadar kısa sürede normal koşullara girebilirsek üretimlerimiz kadar tüketimlerimizi de normale döndürebilmek için katkı koymamızı da zorunlu kılmaktadır.
• Sürenin uzaması ise, yeni dünya düzeni’nde yeni işbölümlerini de gündemimize getirebilir. Bu konuda hayal gücümüz, araştırmalarımız ile bilgi birikimlerimizi ortak akılla öngörülerimizi geliştirerek yapılanmamız ve yatırımlarımızı yapmamız için kurum ve kuruluşlarımızla birlikte çalışmamız gerekiyor.
• Ekonomimizde oluşacak zorlukları bugünden öngörüp önlemleri belirleyip ulusal bazda planlamayı ve yapılanmayı bugünden yapabiliriz.

Daha söylenebilecek çok şey olsa bile, görüş ve önerileriniz ile ortak akılla doğru kararlarla gelecek planlamamızı yapabiliriz.
Bu yaklaşımın iş dünyasına ekonomik yavaşlamanın süresine ilişkin bir öngörü kazandırabileceği ve ekonomik etkinliklerin daha hızlı toparlanmasına olanak sağlayabileceğini düşünüyoruz.

Özetlersem; salgın ile verilen mücadelede toplumsal bir dayanışmayı gerektirdiğini biliyoruz. Sorun küresel olduğu kadar çözümü de küresel olacaktır. Bugünden her birimizin farklı bilgi, deneyim ve öngörüleri ile zenginliğimizi paylaşmamızın zamanı olduğunu düşünüyorum.
1. İşçi çıkarılmasının önlemek için söz konusu kısa çalışma ödeneği, gelişen süreç nedeniyle tamamının ödenmesi zorunluluğu doğmuştur. Bu nedenle, acilen işsizlik fonunun devreye sokularak çalışanların ücretlerinin tamamının ödenmesi gerekmektedir.
2. İcra işlemlerinin durdurulması, çek ödemelerine getirilen korumacılık, 3 ay süre ile kira ödemelerinin ödenmemesine yol açacak tedbirler, vatandaşın vatandaşa olan borcunu ödemedeki her aksama, piyasada zincirleme olarak tüm kesimlere yansıyacaktır. Hatta kötü niyetli kişilerce bu durum kullanılarak, ödemelerin de tamamen durma noktasına gelmiş olmasıdır. Vatandaş can derdinde olup diğer yandan yıllarını verdiği şirketinin geleceği endişesine sıkışıp kalmıştır.
3. Devletin kaynaklarını, yurtdışı örneklerinde gördüğümüz üzere işverenin işlerini sürdürmesini sağlayacak, vatandaşların da yaşamsal ihtiyaçlarını giderecek ödemeleri üstleneceği gündür. Herkesin kamuya olanlar dışındaki borçlarını ve maaşlarını ödeyebilmesi sağlanabilmelidir. Devlet, kara gün dostu olup gün, işverene, çalışana, vatandaşa nefes verme günüdür.

Ayrıca orta ve uzun dönem için,
1. Salgın nedeniyle sağlık krizinin uzun sürmesi durumunda vergi, prim, kredi ve borç ertelemelerinin şirketleri kurtarmaya yetmeyeceğinden, salgın krizi boyunca şirketler gelir elde edemeyecekleri için kriz bittiğinde vergi ve SGK primi dahil ötelenmiş borçları ödeyemeyecekleri,
2. Sağlık krizi geçene kadar şirketlere devletçe nakit para verilmemesi ve borçları devlet tarafından üstlenilmemesi halinde çoğunluğun batacağını, yeniden normale dönüldüğünde ortada üretim ve istihdam sağlayacak şirketlerin az kalacağını,
3. Şirketlerin geleceğine yönelik teşvik ve desteklerin verilmemesi durumunda, batan şirketlere verilmeyen kaynağı bankalara verilmek zorunda kalınabileceği için o zaman da senelerce sürecek bir işsizlik, durgunluk ve yoksullukla karşı karşıya kalınabileceği,
4. İçinde bulunulan sağlık krizi döneminde hane halklarına yardım etmenin en iyi yolunun üretim ve istihdam sağlayan şirketlere yardım etmek olduğunu, insanların işsiz kalmalarının ancak bu şekilde önlenebileceğini,
5. Şirketlerin yaşatılmasına karar vermesi halinde, batık olan şirketleri değil gerçekten üretim ve istihdam yapan şirketlerin kurtarılması gerekmektedir.

Salgınla bizden daha büyük boyutlarda uğraşan Avrupa ülkeleri, sanayicilerin yukarıda belirttiğimiz adımları attılar. Çalışanlarına, sanayicilerine, üreticilerine, işsizlerine, yani ekonomik sıkıntıyı yaşayan her kesime devletin ödeme garantisini verdiler.

“Yaşadığımız bu krizi, bilimin ışığında ve dayanışma ile aşacağımıza inancım tamdır.”

          Vicdanınızı ve umudumuzu karartmadan sevgiyle, keyifle, sağlıcakla evde kalın...



10 Nisan 2020 Cuma

Krizlere karşı Öneriler ve Turizm Tedarikçileri 10.04.2020

Sevgili Arkadaşlar,                                      10.04.2020 


Dünyada ve Ülkemizde devam eden pandemik hastalık olan COVID-19 salgınının yayılımı ile birlikte küresel ekonomiye ve bizlere etkilerini değerlendirmemizi zorunlu kılmaktadır.
Ülkemizdeki ekonomik kriz ile birlikte sağlık sorunun ciddiyetini 11 Mart’taki gelişme ile birlikte anlamaya başladık. Önlemlerimizin yetersizliği ile beraber toplumsal dayanışmamızın yeterli olmadığını da yaşadık.

Öte yandan, insan yaşamın sürmesi için temel bazı etkinliklerin sürdürülmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda sektörlerimizde, öncelikle üretim yapılan fabrika ve işletmelerde alınması gereken bazı önlemler hakkında görüş ve önerilerimizi paylaşmayı görev biliyoruz.

Sektörümüzdeki yaklaşık iki aydır çalıştığımız turistik tesislerimizin önce bir kısmı olmak üzere son bir aydır neredeyse tamamı kapandı. Çoğu ise kapatıp çalışanlarını da eve gönderdi. Çalışma hayatındaki belirsizlikler kadar endişelerle kararlar aldık.

Öncesi ekonomik krizde sıkıntılı günler sürerken, sonrasında dünyadaki pandemik hastalık olan COVID-19 Salgını sonucu iş insanlarının masrafları haricinde neredeyse faaliyetleri kalmamıştı. Tesislerini kapatmalarında haklı olmakla birlikte, tedarikçilerine bilgi bile vermemeleri anlaşılır gibi değildi…

Kapanan tesislerin siparişleri üzerine özel üretilmiş ürünlerini bile teslim edemedik. Hatta kapılarından geri getirdik. Üretimi durdurmamak için döviz artışlarının etkisi ile fiyat artışı bir yana hammadde ve yarı mamül ürünleri piyasadan tedariğinde bile zorlandık. Kapanan tesislerin mevcut siparişlerinin üretimlerini de durdurmak zorunda kaldık.

Stoğumuza yaptırdığımız ürünlerin fazlalaşması sonucu Nisan ayı başında Kısa Çalışma’ya başvurduk. Üretimlerimizi durdurduk.

Salgınla mücadeleye destek için stoklarımızdaki ürünler ile plastik şişelerimizin üretimlerini sürdürerek satışlarını da yapıyoruz.

Tedarikçiler olarak bu gelişmelere karşın, stok satışı ile istenen siparişlere göre sanayiciler olarak üretimlerimizi sürdürmeye çalıştık, çalışıyoruz.

Açıklanan önlemler artan sıkıntılara ve belirsizliklere çare olabilecek mi? Bu adımlar özellikle iş dünyası ve çalışma hayatı için yeterli görünüyor mu?

Tesislerini kapatanlar haklı olsalar bile, siparişlerini alıp borçlarını da ödemeleri gerekmez mi?

Bizler ise, ne zaman tahsil edeceğimizi bilemediğimiz alacaklarımız ve özel ürettiğimiz stoktaki ürünleri ne zaman teslim edeceğimiz ve parasının tahsil süresi belli olmayan bir durumla baş başa kaldık. Önümüzdeki süreçte; maaşlar, kredi taksitleri, kredi kartları, çek, senet, kira, aidatlar, elektrik, su, SGK ve vergiler...vs ödemelerimizi ödeyerek fabrika ve işyerlerimizi geleceğe nasıl taşıyacağız? Çalışanlarımıza nasıl sahip çıkacağız?

Parası olup borcunu ödemiyorsa, banka ve kamu da alacaklarını faizsiz ertelemiyorsa, özellikle biz KOBİ’ler istihdamı koruyup çalışmalarımızı nasıl sürdüreceğiz?

Son yıllarda sıklaşan pandemik hastalıklar sonucu artan salgınlar için üretimimizi güçlendirebilmemiz amacıyla hammaddesi bile üretilen ürünleri tüketerek bağımsızlığımız sonucu her türlü krizle baş edebileceğimizi biliyoruz. Ekonomimizin ve sanayimizin temelini KOBİ’ler oluşturuyorsa teşvik ve desteklerde gereken önlemlerinde KOBİ’lerin temelinde alınması gerekiyor.

• Her bir başlığını ortak akılla çalışıp oda, dernek, federasyon, vakıf ve birlikler...vs doğal olarak TOBB, TESK, TESKOMB…gibi çatı örgütleri ile uyarılarımızı yetkililere ulaştırarak planlama yapılması için tarihsel görevimizi yapmamızı da gerektiriyor.
Örneğin; Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu, Türk Tabipler Birliği, Türk Eczacıları Birliği Yönetimleri ve Kurulları,
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, ABB Başkanı Mansur Yavaş ve Kurulları...gibi

Sağlık krizi süreci, bugünkü şekilde yönetilecek olursa yaklaşık üç dört ay daha evde kalabiliriz. Salgının kontrol altına alınması da yıl sonunu bulabilir.
Örneğin; maske konusu, nereden nasıl edinileceği belli değil. Önce e-pttkargo sitesine girilecek, sonra e-devlet sitesinden girilecek, diye açıklandı. Önce pttkargo bugün eczaneler dağıtacak dendi!... Henüz sınırlı kişiye şifre gitmiş. Satışı bile yasak. Ama kullanmak zorunlu!..

Ancak salgın kontrol altına alınıp etkisini sürdürüp aşı ve tedavisi bulunamasa bile, 2020 yılı sonunda dünyadaki salgının ilk dalgasının göğüslendiği, aşı ve tedavisinin de netleşebileceği söylenebilir. Bilindiği üzere “uzun bir yolumuz var” ama sağlık süreci ile ekonomik süreci de birlikte planlayarak süreci kontrol altında yürüterek günlerimizi de verimli geçirebiliriz.

Bunlar iyimser öngörüm olup görüşlerinize de saygım var.

Bunlarla birlikte yeni dünya düzeni ve ekonomik gelişmeleri birkaç başlıkta değerlendirebiliriz. SALGIN GEÇİNCE, EKONOMİ ve biz iş insanlarını neler bekliyor?

• Dünya ekonomisi ile ticaretini yeniden kurmaya çalışanlar ise askeri savaşlar yerine ticaret savaşlarına maske ve sağlık ekipmanları savaşını da katarak “canın mı, paran mı?” temelinde korku imparatorluğunu güçlendirerek sürdürmektedirler.
• Kuşak yol projesi ile lojistik zincirini de geliştiren Çin ve küresel firmalar ise 2020 yılında salgın ile birlikte yeni tedarik zinciri ve yeni tüketim alışkanlığı kazandırdıklarını, kazandıracaklarını düşünüyoruz.
• Teknolojinin gelişmesi, ulaşım ve lojistiğin kolaylaştığı, her geçen gün iletişim ve yapay zekaya kadar bağımlılığın geliştiği küresel ortamda, yeni yeni virüsler sonucu yeni yeni salgınların da yaşanacağını biliyoruz. Halk sağlığı için sağlık altyapımızı ile sağlık ordumuz kadar tüm sektörel ordularımızı seferberliğe hazırlamalıyız.
• Her kes kayıp etse de, bazıları çok fazla kazanıyor. Küresel firmalar, paralarını hangi ürünlere ve nereye yatırım yapacağını belirleyerek ülkelerin bağımlılığını daha fazla arttırdıklarını söyleyebiliriz.
• Ülkelerin Korona Virüs salgını ile uğradığı ekonomik tahribat ve zararlarını belirleyerek yeni görevlere hazırlanabiliriz.
• Çek ve senetler ile açık hesap alacakların tahsil edilememesi ve siparişlere göre üretilmiş ürünlerin bile teslim edilemeyişi sonucu stokta birikmesi…gibi durumlar “mücbir sebep” olmadığına göre sorunun ötelenmesi olduğu düşünülebilir.
• Bununla birlikte tahsilatını yapamayan iş insanları maaş, kira, sigorta, aidat, krediler, SGK, vergi..vs zorunlu ödemeleri “sicil affı” ile yeniden kredilendirilerek ötelenmesi ise sorunun geçiştirilmesinin adaletli olmayacağını düşündürmektedir. Yaşanan her sorunun daha fazla kredi verilerek atlatabileceğini düşünmenin ise çıkmaz yol olacağı da bilinmelidir.
• Ertelenmiş biriken ödemelerin ise günü geldiğinde ödenmeyen alacakların tahsili ile kapatılması zordur. Tedarik zincirinin yeniden işlerlik kazanması kadar üretimlerin normale dönmesi de zaman alacaktır. Çalışma hayatının normale dönmesi ise işsizliğin artmış olması nedeniyle yeni istihdamları da geciktirecektir. Nitelikli işgücü kayıplarını da düşünersek küresel ekonomide yerimizi korumamızın bile güçleşeceğini söyleyebiliriz.
• Krizler nedeniyle ertelenen icralar kadar iflaslar ile birçok fabrika ve işyerlerinin kapanması gündemimize gireceği öngörülmedir. İşsizliğin artması ile can ve mal güvenliği sorununun gündemimize gelebileceği de bilinmelidir.
• Ne kadar kısa sürede normal koşullara girebilirsek üretimlerimiz kadar tüketimlerimizi de normale döndürebilmek için katkı koymamızı da zorunlu kılmaktadır.
• Sürenin uzaması ise, yeni dünya düzeni’nde yeni işbölümlerini de gündemimize getirebilir. Bu konuda hayal gücümüz, araştırmalarımız ile bilgi birikimlerimizi ortak akılla öngörülerimizi geliştirerek yapılanmamız ve yatırımlarımızı yapmamız için kurum ve kuruluşlarımızla birlikte çalışmamız gerekiyor.
• Ekonomimizde oluşacak zorlukları bugünden öngörüp önlemleri belirleyip ulusal bazda planlamayı ve yapılanmayı bugünden yapabiliriz.

Daha söylenebilecek çok şey olsa bile, görüş ve önerileriniz ile ortak akılla doğru kararlarla gelecek planlamamızı yapabiliriz.

Bu yaklaşımın iş dünyasına ekonomik yavaşlamanın süresine ilişkin bir öngörü kazandırabileceği ve ekonomik etkinliklerin daha hızlı toparlanmasına olanak sağlayabileceğini düşünüyoruz.

Özetlersem; 
salgın ile verilen mücadelede toplumsal bir dayanışmayı gerektirdiğini biliyoruz. Sorun küresel olduğu kadar çözümü de küresel olacaktır. Bugünden her birimizin farklı bilgi, deneyim ve öngörüleri ile zenginliğimizi paylaşmamızın zamanı olduğunu düşünüyorum.
1. İşçi çıkarılmasının önlemek için söz konusu kısa çalışma ödeneği, gelişen süreç nedeniyle tamamının ödenmesi zorunluluğu doğmuştur. Bu nedenle, acilen işsizlik fonunun devreye sokularak çalışanların ücretlerinin tamamının ödenmesi gerekmektedir.
2. İcra işlemlerinin durdurulması, çek ödemelerine getirilen korumacılık, 3 ay süre ile kira ödemelerinin ödenmemesine yol açacak tedbirler, vatandaşın vatandaşa olan borcunu ödemedeki her aksama, piyasada zincirleme olarak tüm kesimlere yansıyacaktır. Hatta kötü niyetli kişilerce bu durum kullanılarak, ödemelerin de tamamen durma noktasına gelmiş olmasıdır. Vatandaş can derdinde olup diğer yandan yıllarını verdiği şirketinin geleceği endişesine sıkışıp kalmıştır.
3. Devletin kaynaklarını, yurtdışı örneklerinde gördüğümüz üzere işverenin işlerini sürdürmesini sağlayacak, vatandaşların da yaşamsal ihtiyaçlarını giderecek ödemeleri üstleneceği gündür. Herkesin kamuya olanlar dışındaki borçlarını ve maaşlarını ödeyebilmesi sağlanabilmelidir. Devlet, kara gün dostu olup gün, işverene, çalışana, vatandaşa nefes verme günüdür.

Ayrıca orta ve uzun dönem için,
1. Salgın nedeniyle sağlık krizinin uzun sürmesi durumunda vergi, prim, kredi ve borç ertelemelerinin şirketleri kurtarmaya yetmeyeceğinden, salgın krizi boyunca şirketler gelir elde edemeyecekleri için kriz bittiğinde vergi ve SGK primi dahil ötelenmiş borçları ödeyemeyecekleri,
2. Sağlık krizi geçene kadar şirketlere devletçe nakit para verilmemesi ve borçları devlet tarafından üstlenilmemesi halinde çoğunluğun batacağını, yeniden normale dönüldüğünde ortada üretim ve istihdam sağlayacak şirketlerin az kalacağını,
3. Şirketlerin geleceğine yönelik teşvik ve desteklerin verilmemesi durumunda, batan şirketlere verilmeyen kaynağı bankalara verilmek zorunda kalınabileceği için o zaman da senelerce sürecek bir işsizlik, durgunluk ve yoksullukla karşı karşıya kalınabileceği,
4. İçinde bulunulan sağlık krizi döneminde hane halklarına yardım etmenin en iyi yolunun üretim ve istihdam sağlayan şirketlere yardım etmek olduğunu, insanların işsiz kalmalarının ancak bu şekilde önlenebileceğini,
5. Şirketlerin yaşatılmasına karar vermesi halinde, batık olan şirketleri değil gerçekten üretim ve istihdam yapan şirketlerin kurtarılması gerekmektedir.

Salgınla bizden daha büyük boyutlarda uğraşan Avrupa ülkeleri, sanayicilerin yukarıda belirttiğimiz adımları attılar. Çalışanlarına, sanayicilerine, üreticilerine, işsizlerine, yani ekonomik sıkıntıyı yaşayan her kesime devletin ödeme garantisini verdiler.

“Yaşadığımız bu krizi, bilimin ışığında ve dayanışma ile aşacağımıza inancım tamdır.”
Vicdanınızı ve umudumuzu karartmadan sevgiyle, keyifle, sağlıcakla evde kalın...💕